20 Aralık 2011 Salı

Yeme içme üzerine

Deniz 2.5 yaşını bitirdi 3'e doğru hızlı adımlarla ilerliyor.
Hergün yeni cümleler, zor sorular günler geçiyor. ay şunu da yazayım bunu da not alayım derken neredeyse hepsi uçup gidiyor aklımdan...
Ama aklımda kalan beni endişelendiren hergün düşündüğüm kronikleşmiş sorunlarımız da benimle devam ediyor.
Bunlardan birincisi Deniz'le ne kadar gerçekten aklımı ona vererek zaman geçirebiliyorum. Özellikle şu son zamanlar gerek sağlık sorunlarım gerekse iş yoğunluğum nedeniyle onunla beraber zaman geçirseekte etkin zamanımız bayağa kısaldı. İşte tam bu sırada babamız devreye girdi de yeni bir denge yakaladık.
ikincisi uyku sorunu sanırım 1 yaşından sonra özellikle artan uyku problemimiz gündüz tamam ama gece uykularımız kötü gerçekten çok kötü. Bir kere inanılmaz terliyor Deniz geceleri mecbur bir iki kere üst değiştiriyoruz. Bunun dışında uyku öncesi sonrası su ve süt istekleri tek başına uyuyamaması illa yanında ya da yan odada birine ihtiyaç duyması çok zorluyor insanı. Zorlanmayı geçtim oğlum hala delksiz uyku keyfi nedir bilmiyor ne acı...
üçüncüsü yemek ve yedirmek. Öncelikle ülkemizin tarım ve para politikaları sağolsun. Hiçbir yiyeceğe güvenimiz kalmadı. Hele Antalya Kumluca'daki seraları ilaçları, hormonları , tohumları gördükten sonra kime nasıl beddua edeceğimi bilmiyorum. Et, tavuk, yumurta desen aynı mevzu. Ekmek zaten baştan kansorejen.
Denizi'in beslenmesinde hep takıntılıydım hala öyleyim ama yin-yang olayı bizim evde de olduğundan babanın rahatlığı ile bir denge kuruluyor sanırım. 2.5 yıl emzirdim Deniz'i. 6. aya kadar sadece anne sütü (ben mümkün olduğunca doğal beslendim tabii) hep zayıftı ama hiç mama vermedik. Doktorumuz, annem, Remzi, süt pompam hep destekti bana. sonrasında önce eline havuç verdik diş kaşısın diye 5. aylarında sonra 6. ayın başında bir ev yoğurdu denemesi ama gaz yaparmış yoğurt meğer 8. ay sonrası uygunmuş bilemedik. 6. ayında geçtik tabii ek gıdaya pek başaramadık ama geçtik. 1 yıl hiç süt vermedik. tüm gıdasını organik market ve organik pazradan yaptık 1.5 yaşına kadar. şeker kızartma, pasta börek, fast food vermedik hiç. 1.5 yaşından sonra baba isyan etti ve semt pazarına döndük. süt olarak hep günük süt kullandık. 8 aydan 1.5 yaşına kadar günlük sütten günlük yoğurt yaptık. 1.5-2 arası sokak sütü dediğimiz sütten aldım kaynattım ve günlük yoğurt yaptık. 2 yaşından sonra sütcümüzün sütünün su yoğunluğundan tekrar günlük süte döndük.
Nerdeyse 8. aydan beri hergün 1 ceviz 1 badem 1 fındık yedi. hergün bir meyve hatta daha çok verdiğimiz oldu. Mevsimiyse meyve suyı sıkıyoruz. Bunlara ilave hergün mutlaka taze sebze yemeği yedi. kıymalı, etli ya da zeytinyağlı.
Önceleri yanımızdaki gecekondunun tavuğunu kovaladık 1 yıl onun yumurtasını yedi Deniz sonra gecekonduyu yıktılar organik floppy yumurtaya geçti. Bu aralar bir gün bıldırcın bir gün tavuk yumurtası şeklinde ilerliyoruz.
Ekmek olayına gelince 1.5-2 yaşına kadar kendim yaptım ekmeğini sonrasında da hep tam tahıllı ekmek aldık.
Tarhana, salça, domates püresi her yıl annemle teyzemden geldi. Bu yıl babaannemiz de destekledi bizi. Mevsiminde mevsim sebzesi ve meyvesi yedik.
Şu ara babamız kendi de aşık olduğu  için çikolata vermeye başladı oğluna da. Ben çok taraftar olmasamda hamburger aşkı var iki erkeğimde de Deniz şimdiye kadar 3-5 kez yediği hamburgere hasta. yedirdim elimde olmayan sebeplerle. hala genelde yanımda gideceğimiz yerin şartlarına göre yemek taşısamda bazen olmuyor işte o zaman alıyoruz dışarıdan bizde bu sayı toplamda 10'u geçmez ama beşinde hamburger geldi işte.
Biliyorum ne kadar sakınsamda hormon, ilaç, gdo'lu gıda alıyor bünyesine.
Bunlar bir yana hiç bir zaman iyi olmadı arası yemek yemekle. Hala kendi kaşığını tutmaz. Yemek masasına kendi isteğiyle gelmez. Yemek yedirme zorluğundan bahsetmiyorum bile.
Su da ayrı bir problem önceleri kaynat ver felan derken damacana hijen kansorejen kelimeleri bir arada kullanılmaya başlandıktan sonra Deniz'e Pınar madran'ın 1 litrelik cam şişelerinden almaya başladım suyu. bakalım ne kadar devam ettirebileceğim.
Ayrı bir uzmanlık yeme içme.
Tüm bu sorunların yanında Deniz bir dünya benim dünyam. beni öpmesi sarılması annem demesi nasıl bir tat anlatamam. sabah kalkınca kokusunu içime çekmek paha biçilemez. Onun mater'ı olmak da ayrı bir onur bu arada...

6 Aralık 2011 Salı

saç ver babama

Yazamadım üzgünüm. Boyun fıtığı beni bilgisayardan bir süre uzaklaştırsa da işte buradayım.

Deniz'den bir anektot:
Üniversiteden arkadaşlarımla oturuyoruz. Deniz birden saçı bol olan Fatih'e döndü ve 
Deniz:
-Saç ver babama sende saç çok bak o kel. Sana saç ver babama diyorum. (emreder vaziyette ve ellerle saçları işaret eden tavrı görmeliydiniz)
-... (bir süre gülme sessizlik anlama faslından sonra)
Fatih:
-sen ver saç
Deniz:
-Saç vermiyorsan git evine. Ben veririm tabiki.

12 Ekim 2011 Çarşamba

Zaman; Fettullah'la ilgisi olmayandan.

Zaman; senin hakkında çok laf söyleniyor bilesin.

Gökçe'lerin çocuğunu kucağıma aldığımda yaşadığım acemilik, lan daha geçen sene Deniz kucağımdaydı,ne çabuk unuttuk ne de çabuk geçti zaman dememe yol açarken, Deniz ömrümde görmediğim yer kalmadı, şu kısacık zamanda İspanya,Antalya,Belçika,Hollanda, Ankara,İzmir,Ayvalık,Didim dünyanın her yerini gezdim diyebiliyor.

Ona yaşadığı deneyimler, bize ise o deneyimlerin yansıması hatırlatıyor zamanı.

Bu sene 3.sonbaharını ve kışını yaşayacak oğlum biraz hüzünlü giriyor yeni mevsime. Hazan mevsimi tabi herkeste olduğu gibi onda da duygu yoğunluğuna yol açıyor, yerlere dökülen yapraklar. Şaka lan şaka; yağmur yağınca park olayı bitti keratanın. Artık sirk,sinema, kapalı alışveriş merkezlerindeki fame city gibi organizasyonlara girmenin zamanı gelmiştir.

Bizim çocukluğumuzda vardı fame city. Ton ton bir amca yapmıştı Galeria denilen alışveriş merkezinde açılışını.FSM köprüsünü açarken de görmüştüm o amcayı. Sonra parmağından vurdular onu sanırım.Neyse amca bir yana fame city'de oyunlarda başarılı olunca bilet çıkardı makinalardan, o biletler belli miktarda olunca hediye verirdi bize girişteki abla. Oyunu bile bir sınav gibi oynamak zorunda kalırdık. Stresliydi o sebeple. Mesela en çok bilet veren o fırlattığımız bowling topu rayın tam ortasında durmayıp bize geri gelirse elimiz boş dönerdik eve. Amacımız oynadığımız oyundan zevk almak değil, bir tomar para verdiğimiz mekandan oyuncak maymunla dönmekti.

Vesselam şimdiki çocuklar şanslı aga. At jetonu kırmızı şimşek makkuine, bin arabaya dert yok tasa yok, aval aval gez. Bin helikoptere uç semalarda. Oysa ki biz ne zorluklarda büyüdük.

Kafa böyle rahat olunca her detayı görebiliyor yeni nesil. Mikail'in musluk ayarının bozulması nedeniyle yağmura, sele boğulduğumuz bu günlerde Kartal civarında sele kapılınca iş yerinde ayakkabılarımı değiştirip eve iş ayakkabılarımla dönmek zorunda kaldım. Garip bir şekilde iş yerimde arkadaşımdan yedek çorap da bulabildim. Yağmur biraz dinince de yaptığım pazar alışverişiyle, ellerimde torba torba sebze meyvelerle, mutlu yuvama vardım. Kapıyı çalınca Deniz koşarak kapıya geldi ve her zaman ki gibi "kımo" diye seslenip kapıyı açtı, "benim" dememe izin vermeden.
Türk filmlerindeki bir sürü torbayla eve gelmiş ve açlıktan ölen çocuğuna torbalardan üzüm veren babanın mutluluğunu yaşamayı hayal eden bir baba hayali varken kafamda;

Denizin;

Aaaa baba abakını değiştirmişin, niye abakını değiştirdin lafıyla günümüze geri döndüm.

Zaman geçiyor vesselam.

12 Eylül 2011 Pazartesi

Tuvalet "yıldızlı pekiyi"

Denizle konuşurken dakikamız geçmiyor niyesiz! İşte bu niyelerden biri de tuvalet alışkanlığıydı. Önce Remzi'yle beraber Deniz'i karşımıza alıp anlattık. Artık tuvaletimizi klozete yapmalıyız. Çişimiz kakamız gelince haber vermeliyiz. Klozetimiz köpekli dolayısı ile tuvaletimizi yapınca Köpek kakamızı ve çişimizi alıp götürecek. Her tuvaletten sonra ellerimizi yıkamalıyız. gibi gibi gibi..
Tabii bundan önce Deniz doğduğundan beri depo olarak kullanılan misafir tuvaletini Deniz tuvaletine çevirme görevi vardı ki 5 ayda yani Nisan sonu gibi bunu başardık! (lafım sana Remzi :))
Sonrasında ise işin zor kısmı  (gerçi kolay kısmı 5 ayda tamamladıysak zor kısmı nasıl gececeğimizi hiç bilmiyordum umutsuzdum ama öyle olmadı)
Deniz'i tuvalete alıştırma kısmı için 8 Ağustos bizim miladi takvimde başlangıçı gösteriyordu. ilk 1-2 gün gündüz altını bağlamayalım gece bağlayalım tuvalet nedir nasıl kullanılır görsün derken Salı akşamı (9 ağustos) saldım çayıra mevlam kayıra sözümüze uygun olarak gece de bağlamadık. Ve ne ilginçtir ki o günden bu güne sadece 2 kere gece yatağına çiş kaçırdı. Bu kadarı kadı kızında da olur diyor ve Deniz'e yıldızlı bir pekiyi veriyoruz.
Gündüz işimiz daha zordu. Önceleri her saat başı tuttuğum için çocuk çişinin geldiğini hissedemedi ama bir hafta boyunca da 1-2 küçük kaza dışında hiç bişey olmadı. 2. hafta Remzi'nin baskılarıyla süreyi uzattık ama  özellikle parkta oyuna dalıyor ve çişini söylemeyi unutunca kazalar meydana geliyordu. Bazen de ben tuvalete gitmiycem diye tutturuyor kaçırınca da inanılmaz üzülüyordu. Derken bu zorlu zamanları geçtik ve bayram tatilinde Antalyaya gittik. 30 ağustos günü anlı şanlı 30 ağustos'un bizim için önemi Deniz'in ilk kez "çişim geldii çişimi yapalım " demesi oldu. Bu da aile büyüklerinin de alkışları arasında ikinci yıldızlı pekiyi'yi almasına sebep oldu.
Gel gelelim bugüne bugün 3. yıldızlı nedeni ise sabah "çişim geldi" diyip ben gidene kadar tuvalete gidip çişini kendisi yaparken görmem oldu...
Ahh ahh çocuklar büyüyor. Biz yaşlanıyoruz be üstad...
Not: Nazara inanma derler. Dün yazıyı yazdım. Bugün sabah tuvalete gitmiycem diye ağladı ve altına çiş yaptı.. hanginizin gözü değdi bakayım???

11 Eylül 2011 Pazar

Antalya tatil...

Hareketli bir dönemdeyiz. Haliyle yaz olduğu için tatillerde fazla. Denizle geçirdiğimiz zamanda...
Önce Berraklarla İspanya tatili, sonrasında Ayvalık-Çeşme-Didim turu son olarakta Antalya.
Antalyayı aslında çok sevmem ama anneannem ve dedem yazları orada olduğu için her yaz bir hafta mutlaka gideriz.
Annem çalıştığı için 4.5 yaşına kadar anneannem baktı bana sonrasında malum kreş ve anaokulu dönemi.. Anneannemin yeri bir başka o yüzden. Kendimi onun yanında ayrı hissederim.
Deniz de bunu yaşasın anneannemle ve dedemle benim gibi vakit geçirsin dedemin kucağında otursun onunla oynasın çok istiyordum. Deniz doğduğundan beri 3. kez anneannemlere gitmesine rağmen, başta biraz soğuktu ama sonra bir açıldı sormayın.. :)
Teyzelerimin de orada olmasıyla ilgiye boğulan oğluşum şımarıklığın son noktasına ulaştı sanırım. Dededen hikayeler, anneannemden masallar dinliyor. Teyzelerim ile oyunlar oynadı. Moduna göre söylem değişse de genelde gülüş anneanne ile lale anneanne diye hitap ediyordu. Annemle teyzem tek yumurta olduğu için ve annem orada olmadığı için arada Lale'ye "sen benim anneannem misin?" diye soruyor bazen de onu annem sanım peşinden dolanıyordu. İkizleri en son kışın bir arada görmüştü ama bu detayı atladığı için kendi kafasında çözemedi olayı bir türlü.  (Sanırım bu bilmece ikisini tekrar  yanyana görünce çözülecek.)
Hergün sabahtan akşama kadar plajda olduğumuz içinde yüzme olayında bayaga başarılıydı. Kolluktu, simitti hepsiyle tek başına yüzmesi bir yana, kafasını suya batırarak dalmaya bile başladı. Sahilde genelde oyun olarak babasının tercihi olan kanal inşaatına yöneldi. Bu derin ve geniş kanallar sahilde yaşıtları arasında kısa sürede popüler oluyor ve kanalına yeni işçiler topluyordu.
Deniz, kum, güneş, oyun derken malesef, her güzel şey gibi tatilimizde bitti ve evimize döndük..




5 Eylül 2011 Pazartesi

31. yaşa merhaba

Bundan sonra yaşımı ortalıkta ayan beyan söylemeyeceğim. Ne de olsa 31 olduk.. Deniz, Remzi derken zaman nasıl akıp gidiyor anlamıyorum. Ben Remzi ile tanıştığımda 21'ime yeni girmiştim, 10 senemizi doldurduk.. Nasıl geçti zaman anlamış değilim!
Denizle 28'imin içinde tanıştık hala tanışıyoruz da doğrusu... Anlatılması imkansız bir his annelik... Farklı bir boyuta geçiş..
Yazıyı yazmam tam da yaşgünüme denk gelince biraz matematik yaptım ama işin özü son on yılımı muhteşem bir adamla son 9ay +2,5 yılımı ise junior'ıyla geçiriyorum.
İkisine de bu güzel zamanlar için çook teşekkür ederim...


Kocaman oldum ama içimdeki tembel, huysuz ve inatçı kıza tamül eden iki erkeğimle nice nice yıllara...

13 Temmuz 2011 Çarşamba

Konuşmakla dil cambazlığı arası

Deniz ilk kelimelerini erken söylesede cümleye dönmesi neredeyse 20 ayını aldı. 20. ayıydı en fazla 5 kelimeli cümleler kuruyordu. Bazen anlayıp bazen anlamıyorduk çocuğumu sinirlendiriyorduk. Aradan 6 ay geçti yavrum şakıyor şimdi. Mantık oyunları, laf cambazlıkları hepsi var. Hergün söylediği ve çok şaşırdığım yeni bir şey oluyor ve ne kadar yazayım desemde hiç beceremiyorum.
Aklıma gelenlerden seçmeler;

Başak: Kuzummm
Deniz: Ben babayım, sen kuzusun.
Başak: Tamam Kuzum
Deniz: Ben koçum sen kuzumsunnn (!!!)

Başak: Annen görürse kızmasın bebeğim. Benim annem kızar çünkü.
Deniz: Yok annem değil anneannem kızıyor... (!!!)

Başak: Annecim resmin çok güzel olmuş ne çizdin?
Deniz: Bu dağğ, bu güneşşş...
Başak: ayy çok güzel
Deniz: As o zaman odana (!!)
Başak: Tamam bant alalım
Deniz: Çift taraflı bantla asalım (!!!)

Ulaş'ın Dedesi: Deniz merhaba ben ulaşın dedesiyim.
Deniz: Benim dedemde Ayvalıkta (!!)

Deniz: Kart alıcam kart...
Deniz: Anne ben çalışıyorum al bu da kartım .. :))

Deniz: Anne bana kart ver
Başak: Kartı ne yapacaksın
Deniz: Dondurma alıcam
Başak: al kart
Deniz: Bu kartt değiill sen para ver paraaa

Deniz: İstersen biraz da sana krem sürebilirim (güneş kremi)
Başak: Çok isterim ama biraz sonra çıkarken sür
Deniz: o zaman etkisi olmaz (!!!!)
2 dakika sonra
Deniz: Anne o benim kremim sana biraz sürücem ama az sürücem çok sürmiycem çünkü benim kremim. Az olmuş duyuyomusun az olmuş.

Başak: Deniz bu sandalye ne renk?
Deniz: O sandalye değil.
Başak: Pardon annecim bu tabure ne renk?

Başak: deniz sana ayakkabı alalım mı?
Deniz: Hayır Sandalet All..

Deniz: Zeliha yapsın...
Başak : Zeliha kim?
Deniz: Sezin'in Kadını!!!!! (açıklama Sezin siteden arkadaşı, Zeliha da onun bakıcısı kimden duyduysa artık :)

Deniz: Herkesi seviyorum ama kötülüğü sevmiyorum. Benim adım Deniz...

22 Haziran 2011 Çarşamba

Boyama boyama boya

Deniz neredeyse 9 aylıktı ben ilk parmak boyasını aldığımda.. Daha doğrusu hediye geldiğinde... Düşünüyorum da Deniz'e hiç alamadığım bişey parmak boyası 9 aylıktı patronumdan hediye geldi, sonra yaşgününde hediye geldi,  şimdi de Dettol sağolsun parmak boyası, sabun ve boyamak için çanta yollamış...
Resim konusunda süper başarısızım, Remzi neredeyse hiç resim olayına girmedi Denizle. Geriye Mine ablamızın yaptığı inek, koyun ve kuş resimleri kalıyor ki inanın hiçte fena değilmiş resmi.. Parmak boyası, kuru boya, kalın kalem boya tüm boya kalemi çeşitlerimiz mevcut. Resim kağıdımızda var ama bende yetenek yok işte..
Deniz, ben ve parmak boyası hikayemiz ise daha kolay. Çizgi çizmek, yuvarlak yapmak ve el basmaktan ibaret.. 9 aylıktan beri düzenli parmak boyamızla el basıyoruz.. En büyük parmak boyası etkinliğimiz bu.. Hepsini saklıyorum. Elinin gelişimi mevcut. İlerde güzel bir anı bence.. Kimse annenin resim yeteneğini de sorgulamaz böylece neticede el basmak. Parmak boyasının tek sorunu olay bittiğinde masasından sandalyesine, ellerimiz, üstümüz başımız hatta bazen yüzümüze bile boya bulaşıyor. Deniz suyu çok sevdiği için parmak boyası bittikten sonra el yıkamakta onun için ayrı bir zevk.. Hele otomatik sıvı sabun olayına girdik ki  süper eğleniyor el yıkarken.. İtiraf ediyorum başta mutfak için de iyi olur diye düşünmüştüm ama otomatik sabun sevdasına "hadi Deniz koş ellerini yıka" diyoruz, "koş" sonrası banyoda alıyor soluğu.. Komik, her el için ayrı operasyon iki kez dokunuyor yani henüz bir kez sabun elip iki elinide ovuşturmak aklına gelmiyor. Göstersekte bir sonrakine tek tek sabun alıyor eline..
Zaten doğduğundan beri hastalıkları bir kenera koyarsak hergün yıkadık Deniz'i etkisi bununda büyük suyu sevmesinde.. Bakalım bu haftasonu Deniz'le deniz olayına gireceğiz. Suya ilgisi geçen seneki gibi çekinerek ve hafif korkuyla mı başlayacak?

16 Haziran 2011 Perşembe

İspanya

Denizle ilk yurtdışı deneyimimiz İspanya.. Kayıtlara geçmeli. Deniz doğduğundan beri düzenimiz bozulmasın uyku saatleri değişmesin, yeme içmesi sorun olmasın diye doğru dürüst tatile bile gitmedik. Anneanne yanı, büyükanne evi derken 2 yıl geçirdik. Denizsiz tatil diyenlere biz Denizsiz akşam bile zorunlu oladıkça geçirmiyoruz ki nasıl onsuz gece geçirelim derim. Amma yaş 2'i geçince hey özgürlük diyerek İspanya'ya yelken açtık. İyi de yapmışız başından sonuna dolu dolu bir tatildi bizimki..
Berrak süper bir organizasyon yapmıştı. Rota harikaydı. Oteller süper. Zaten uçaktan indik süper bir araba kiralamış gördük gönlümüz açıldı. Ardından başka bir adam çocuk koltuklarını getirdi "vaoowww" dedik ağzımız açık. Tatil böylece başladı. Oğluşumla Antaya-İstanbul arası uçuşlarımız geçen sene çokta rahat değildi. Oysa 4 saatlik ispanya yolculuğunda süperdi Deniz. Baba faktörü de etkili oldu tabii.. Tüm tatil baba faktörü vardı zaten. Remzi mükemmel bir baba uyutmadan yeme içmeye "emzirme dışında" benden başarılı :))

  

Valiz içeriğimize gelince her güne 3 bez, ilaç, her güne 1 yedekli kıyafet, mayo, terlik, tülbent, oyuncak, kitap, güneş kremi, şapka, bir kaç paket hazır mama, şampuan, havlu, nevresim...

Bez olayı tam tuttu, kıyafet bir miktar fazla geldi. Nevresim oteller çok temizdi hiç çıkmadı bile valizden. Tülbent bayağa işe yaradı. Hazır mamalar iyi gitti hatta orada Dia'dan meyve püresi ve yoğurtta ekledik ara öğünlere.. İlk hazır yoğurdumuzu da yemiş olduk böylece.. Yemek konusunda çok zorlanmadık. Makarna, çorba, pilav (onalrın deniz mahsüllü ve etli pilavları meşhur) bayağa gitti..
Gezme olayına gelince Deniz bayağa gezdi, yorulduğu yerde pusetine bindi. Hatta uyudu. Sevilla'da kilisenin tepesine çıkarken uyuya kaldı yorgunluktan.Yanlış hatılamıyorsam 45 kat çıktık. Manzaraya bakalım, hazır Deniz uyumuşken, dedik ki o ara çanlar yanımızda çalmaya başladı ama uyanmadı.. Gelen geçen hayretle bir bize bi Deniz'e baktı .. Ben bir panik kulaklarını kapadım ama o zaten çoktan rüya aleminlerine dalmıştı... 

Deniz gezip gördüğü yerleri hatırlamayacak belki ama beraber hiç ayrılmadan geçen 8 gün onun içinde sevgi anlamında doyurucu oldu.. Bizim içinde hem tatil, hem Deniz'li bir hafta, özellikle benim için Deniz doğduğundan beri en esnek haftamdı. Yarımda yattığı gece oldu, hiç yemek yemediği öğün ama olur dedim. Sabah uzun uyuttum. Yarım saat sonra bebek maması ile karnını doyurdum. Sonuçta ne aç kaldı ne uykusuz. Bizde süper bir tatil geçirdik.




Dün gelmiş Deniz bana "İspanya'ya gidelim anne" dedi. Bence de İspanyaya gidelim Remzi...

Adios


26 Mayıs 2011 Perşembe

2 ayın özeti

Uzun zaman oldu yazmayalı.. Nerden başlasam neyi yazsam bilmiyorum. Hafızamda zayıf şimdi niye yazmadım zamanında diye hayıflanıyorum bir de..
Öncelikle artık senin benim gibi konuşuyor.. Bıdır bıdır, cevap yetiştirmeli felan
Yaşgününü 09.04.2011 de yine büyük bir toplulukla kutladık. Sağolsun babaanne 7-8 çeşit hazırlayıp getirdi 4-5 çeşit ben yaptım bir de pasta oldu sana yemek kermesi.. Ama gelen giden çocuklar derken nasıl geçti anlamadım.. Palyaço abi, 3 yaş üstü için güzel oldu 2 yaş altı hiç takmazken Deniz'in gözü Gökçe'den başkasını görmedi. Sağolsun Gökçe hem Deniz'le ilgilendi hem fotoğraf çekti. Musti de bizi kırmayıp kameramanlığımızı yaptı.
O gün bizi yalnız bırakmayan Babaanne, Dede, amca, Burcu, İpek,Kerem, Hala, Hazal, Zeynep, Sait, Erdem, Ayşen, Nisan, Güney, Cihan, Gökçe, Seda, Ruşen, Mesut, Kemal, Musti, Batuhan, Bilge, Haldun, Hande, Emre, Efe, Deniz Çoban, Biranda, Mert, Mine teyzemiz ve kızı, Ayla abla ve kızı, Cem, Işılay, Gözde, Özgen, Fatih, Nilufer, Beliz ve tüm dostlara tekrar ççook ama çook teşekkür ederiz.

Sonraki hafta doktor kontrolünde boyunun 90 cm olduğunu kilosunun da 12 kg olduğunu öğrendiğimiz Deniz, bizim doktora gitmemizi fırsat bilip yaklaşık bir hafta sonra fena hastalandı. 18 Nisan akşamı ateşlenmesi bir yana öksürük krizine girip nefes alamayında acile gitmeye karar verir gibi olduk. Önce giyindik indik arabaya baktık öksürük bitmiş normale dönmüş vazgeçtik. Tekrar eve geldik sonra bir kez daha balgamlı kusmalı öksürünce tekrar inip acile gittik.  Sonuç mikrobik diyen doktor amca bize antibiyotik vs. yazdı. Gece gece almayalım derken Ertesi gün Yıldız Doktor'a sorunca hiç almadık. Antibiyotik diyince bir duruyorum zaten. Öksürük şurubu, calpol, serum fizyolojik ve tost (Dr. Yıldız Karışımı) ile yaklaşık 10 günde atlattık. Öksürük 5-6 gün daha sürdü ama balgamsızdı. Bu arada 1.5-2 kg. verdi. Deniz 10.5kg'a kadar belki daha da altına düştü. Yemek sadece çorba yedi. Onu da balgam gelince çıkarttı. Kısaca çook zor bi 10 gün geçirdik. Belki antibiyotikle daha rahat ve çabuk iyileşirdi ama immün sistemi güçlendi fena mı? (!)
Mayıs ayına gelince; 1 Mayıs İşçi Bayramı'na Deniz tam iyileşmediği için ve de Nilüfer bizde olduğundan gitmedik. Remzi tek başına bayrama giderken, Deniz uykuya Niluferle bende evde DVD keyfine daldık.
Nilüfer ve Deniz süper kanka oldular.
Sonraki hafta babamız İspanya'ya gitti. Bu ayrılıkta anneannemiz ve teyzemiz bizi yalnız bırakmadılar. Teyzemizle başta Deniz'in arası limoniyken gitmeye yakın kaynaştılar. Anneanne ile ilişki süperdi. Ne istese yapan anneanne sevilmez mi? Yine de son 2 gün Deniz'in baba aşkı kafasına vurdu. Babam nerde? nasıl gelecek? İşte napıyo? gibi bir sürü soruyu günde bin kez tekrarlamak kaydıyla sordu. En son "taksiii babamı getirr" diye balkondan bağırıyordu ki Remzi geldi. Büyük coşku yaşandı.
Bu arada ne zaman tam hatırlamıyorum ama babaannemiz bir gece bizde kaldı ve hayatımızın mucizesine imzasını attı. Deniz'i kendi yatağında yatmaya alıştırdı. Hemde sadece 1 günde. Tarih sanırsam 2 Nisan Ayşen'in yaşgünü. Babaannemiz o gece Deniz'le Deniz 2 yıldır ilk kez hiç uyanmadan ve kendi yatağında bir gece geçirdi. O gün bu gündür kendi yatağında ama geceleri 1 -4 kez arası uyanıyor.
Şunu söylemeden geçemeyeceğim iphone'un telefon kilidini açıp , kedi-köpek animasyonlu oyunlar açıyor kendine.. öyle hergün her saniye elinde de değil telefon alındığından beri 10 kere felan oynamıştır yaklaşık..
Uzun yazdım biliyorum ama iki ayın özeti oldu. Kısa zamanda Denizden incileri yazacağım.. daha kısa ve komik olacak eminim...

30 Mart 2011 Çarşamba

2

Onun yanında olmak o kadar güzel ki. Kafamı ellerinin arasına alıp göğsüne basması.. Tarifsiz bir mutluluk her seferinde ağlıyorum. Ve o göz yaşlarımı elleriyle alıyor...
Bazen oyun oynarken gelip yanağıma öpücük konduruyor.
Bazen de saçımı çekip tokat patlatıyor.
Geceleri beni ya da babasını yataktan kovuyor. Tutturuyo git diye..
Ali Baba masalı ile uyuyor.
Cümle kuruyor, konuşuyor, bağırıyor, soru soruyor.
Sakız çiğnemeye bayılıyor.
Babayı çokk ama çook seviyor.
Yemekle arası limoni ama pilavı  ve pütürsüz yiyecekleri yiyor.
Şu sıra favori oyuncağı patates adam.
Calliou her an izleyeceği çizgifilm. Televizyon izletmememize rağmen inanılmaz seviyor.
Hala emiyor. Çok az ama devam.
Elektronik aletlere ilgisi büyük...
Tamirci de tamirci..Bir de şöfor var :)Polis evet evet aman ceza yazmasın onu da unutmayalım. Patetes adamımız da polis zaten...
Hayvanlara bayılıyor ama  tırsıyor da... Oysaki ben fütürsuzca onun yanında hayvanları elleyip severken...
Son olarak "koşu bandı"..

Deniz-Başak

Deniz neredeyse artık 2 yaşında.. Evet evet 2 yaşında... Hayatımın en karmaşık, en zor, en güzel, en duygulu, en ağlak, en mükemmel, en uzun, en uykusuz, en en en en en 2 senesini geçirdim.
Hamileyken çok zorlanıyordum sürekli miğde bulantısı, baş dönmesi aman Allahım derdim ne zormuş hamilelik.. Meğer en kolay kısmıymış. Doğumum 18 saat sürdü. Suyum 1 ay erken geldi. Doğum sonu benim ilk7 tel beyazım annemin bir avuç beyazı çıkmıştı. Meğer kolaymış...
Deniz doğdu kucağıma verdiler anlatılamaz bir duyguydu. Dünyada herşey bir yana o an başka bir yana.
Tam 6 ay sürekli başına bişey gelirse diye korktum gece kalktım kontrol ettim. Gündüz kontrol ettim. Bir yı korkudan hiç yüz üstü yatırmadım. Koynumda ezerim diye uyuyamadım. Gece gündüz oğluma bakıp ağladım.. O kadar çok ağladım ki son iki yılda İstanbul'un olmasa da Tunceli'nin su sorununu çözebilirdim tek başıma... Doğdu ağladım, sarılık oldu ağladım, kan aldılar defalarca ağladım, agu dedi ağladım, ağladı ağladım, yemedi ağladım,  uyumadı ağladım, hastalandı ağladım, düştü ağladım, yürüdü ağladım, öptü ağladım.
Ama bunun yanında öyle bir mutluluk ki onla yaşamak anne olunca anlarsının karşılığı işte.
Süper bir anne değilim, kuralcıyım sertim, çok çalışıyorum... Nasıl süper olurum onu da bilmiyorum çabalıyorum sadece.. Onun için en iyisini yapmaya.. Neyseki Remzi benim hayatta gördüğüm en iyi baba örneği.. Bazen "oturan boğa" olsa da onun babalığına ben de Deniz de bayılıyoruz.
2 yıl oldu inanamıyorum. Ondan öncesi çok boş geliyor ama doğumu da dün gibi.
Önce meme emsin, sonra dönsün, sonra otursun, ordan sıralasın, yürüsün, kelime söylesin, anne desin, baba desin, artık konuşsun cümle kursun derken geçti iki sene. Hep bir koşturmaca... Zor ama bir o kadar da güzel...
Her anımı onun yanında geçirmek istiyorum. Masallardaki prensim o benim, tuzum, en değerlim, hayatım. Her an özlüyorum oğlumu yanımdayken bile bazen içime koyasım geliyor tekrar. Ensesinin kokusunu seviyorum. Ayak kokusunu seviyorum. Ayaklarına bayılıyorum hatta.. Bakışlarını seviyorum. Kahkasını seviyorum.

26 Şubat 2011 Cumartesi

Çobannnn

Büyümek böyle birşey galiba yazacak şeyin artması hergün Deniz'in beni şaşırtması..
Bugün Music Togetherdan sonra Çoban ailesi ile Karagül ailesi takılalım  dedik. Süper bir grubuz zaten ee çocuk isimlerinden de belli zevkler tutuyor...
Denizler önce bir uyum süreci (beyaz fırında kahvaltı) ardından bizim Deniz'e yerleşen "benim" kaygısı derken oturduk Biranda ile Deniz'lere kitap seçmeye (iyi cüceler).. Biz dalmışız okumaya kitapları, bir ses "ÇÇÇoooobbbannn" diye..
Önce inanamama!!!!!! ne diyo???? diye bir şok süreci. Sonra anladık ki iki kafadar valiz taşımaca oynamışlar ve bir bağlantı bulunca direkt kanka olayına girmişler. Bizim ufaklık(Deniz Karagül) kankasını arıyor "Çobbaaann" diye bağırarak.
Olaya bakın ki, ben ikisine de Denizler diye seslenerek takılıyorum, Biranda biraz daha profosyonel Deniz Karagül ve Deniz Çoban diye ayırarak konuşuyor. Bizim ufaklık geçmiş bunları "Çoban" diye sesleniyor. Ya budur işte daha ne diyim... Çoban ve Karagül kankalar süpersinizzzzz....

Not: Biranda tamam sen kazandın önce yazdın ama haksızlık buuuuuu... :)

Haftanın diğer önemli ayrıntıları;

Takıntılıyımdır, tanımasam bile çok yaşa derim... Deniz hapşurduğunda ise, mutlu yaşa, sağlıklı yaşa, çok sevil-sev, gibi binlerce iyi dileği de yanında söylerim.
21 şubat günü sabah evde hapşırdım. Birden Deniz "Çok yasa" dedi. Önce anlamadım "ne?" dedim. Deniz istifini bozmadan "çok yasa" dedi tekrar. Hafta içinde her hapşırmada bu olay tekrarlandı.
Hala inanmakta zorluk çekiyorum dolayısı ile arada yalandan hapşırmalarda bile "çok yasa" duyunca içim bir hoş oluyor. Sanırım Deniz artık tam anlamıyla konuşuyor. Meğer işin özü Remzi öğretmiş geçen hafta. Evveliyatı varmış yani.. Çok komik değil mi. 23 aylık bir bebiş yolda size "çok yasa" dese çok şaşırmaz mısınız?

İlk kırdığımız elektronik alet PRINTER.  Evde benim işim gereği kullandığım printer, fax, fotokopi, scanner cihazım evimizin küçük tamircisi tarafından kırıldı. Küçük meraklı, sen bu nasıl baksı yapıyo diye merak et kartuş kapağını bul aç, kartuşlar hızla gelince nasıl çalışır bu mekanizma de ve içindeki parçayı incelemek amaçlı çıkart.. İşte olay bu kadar basit aslında. Mekanizma ve tamir sevdamız bizi printersız günlere getirdi...

Bu hafta iş yoğunluğum aşırı ibb trafik ile ifade edersem kırmızıyım o yüzden aklımda kalanları yazayım dedim. Unutulsun gitsin istemedim hepsi önemli benim için hep hatırlamak tekrar tekrar yaşamak istediklerim cinsinden.. (not: printerlar kurcalansın ama kırılmasın tekrarlarda :)

17 Şubat 2011 Perşembe

Anne itirafları

Derya mimlemiş beni mimlenir mimlenmez gördüm ama anca yazabiliyorum. Daha doğrusu itiraf yapmak yürek ister bende de o yürek pek yoktu geçen hafta...
- Ben kendimi anne olmaya uygun olarak hiç bir zaman bulmadım. Remzi ve ailelerin baskısı ile Deniz'e karar verildi.
- Hamilelik boyunca duygusal olarak çok az bağlandım Deniz'e. Belki Bahar'dan dolayı bilmiyorum ama bir sorun varsa doğmasın dedim. Her testi yaptırdım.
- 17 saat boyunca çektiğim sancılar sonuna gelirken sancının bir hiç olduğunu sonrasının çok ama çok daha zor olduğunu bilmiyordum.
- Deniz'i kucağıma aldığımda ona aşık oldum. Dünyam tepetaklak oldu.
- Şu yaşamım boyunca geçen 21 ay kadar hiç zorlanmadım.Benden bebek yapmamı isteyenlere binlerce kez sövdüm.Sevgi ayrı bir gerçek ama bebek bakmanın zorluğu anlatılamayacak birşey bence.
- 3. ayın sonunda Temmuz ayında işe başlamak zorunda kaldım. İtiraf ediyorum hayatımın hiç bir döneminde bu kadar hızlı araba kullanmamıştım. Ayrıca emniyet şeridinden gittiğimde çok oldu. Çünkü evde daha 3 aylık olan bir bebişim vardı, onun ensesinin kokusuna hasret kalmıştım ve emme saati gelmişti.
- Denizsiz gezmelerim neredeyse hiç denecek kadar az ama hepsinde süper bir suçluluk duygusu yaşadım hala yaşıyorum.
- Gece dışarı çıkmayı, içki içmeyi özledim. Bir kadeh şaraptan başka birşey içemiyorum. Geçen votka içeyim dedim çok tatlı olmasına rağmen çok ağır geldi. Unutmuşum içkiyi ben.
- İlk yıl geçtikten sonra artık annemi daha iyi anlar oldum. Bahar'a daha düşkün.
- Bazen Denizle ilgilenmekten çok sıkılıyorum. Aç televizyonu izlesin diyorum ama yapamıyorum. Akşam Remzi'ye patlıyorum.
- Deniz'e yemek yedirmek o kadar zor ki bu işi yapmayı hiç sevmiyorum. Ama meme ile uyutmak çookk ve de çookk daha zor.
- Yeni dünyam Deniz olmuşken babasına daha çok ilgi göstermesine dayanamıyorum. İtiraf ediyorum kıskançlık krizleri geçiriyorum. Çok ama çok kıskancım. Deniz şu an en çok beni sevmeli bennniiiiii... Onun başkasını sevme ihtimalini bile kıskanıyorum.

Ben böyle bir aşk, sevgi görmedim. İnsanın çocuğuna duyduğu sevginin bir tanımı yok ama bakmanın, fedekarlığın da bir tanımı yok. Benim kadar bencil biri için bu ççook ama çook daha zor bir süreç... Şunu öğrendimki Deniz efendi "ana gibi yar olmaz" lafı ççook ama çook doğruymuş. En çok beni sev beni sev.

10 Şubat 2011 Perşembe

En Hareketli Haftamız

2011 Yılı Şubat ayına o kadar hızlı girdik ki anlatamam... Devamlı bir etkinlik içindeyiz. 4 Şubatta Dayımız kız arkadaşı ile geldi. Dolayısı ile haftasonumuz full aktivite ile geçti. Cumartesi Music Togetherdan çıkan Deniz evde 2 saat uyuduktan sonra Kapalı Çarşıda aldı soluğu. Bu oğluşumun ilk kapalı çarşı gezmesiydi. Esnaftan bir ilgi sormayın. Akşamında tabii bizde hal kalmadığı için İntibada yemek molası verdik. Ben hayatımda böyle garson görmedim. Aldı Deniz'i aktılar beraber garson alemine... Bir geldi cepler şekerle dolu. Oğluşum henüz şekerle hiç tanışmadığı için cepleri doldurmuş ama nedir çözememiş. Babamız bir çeşit sakız diyince gözler parıl parıl oldu. Zira sakız hastasıyız. Neyse inanılmaz ilgi, hediyeler derken cumartesi bitti... Evde perti çıkmış Deniz hemen uyudu. Pazar günü daha enterasandı Body World'e gittik. Giderken Deniz'e uygun mu diye çok düşündüm ama bırakacak kimsemiz olmadığı ve ben meraktan öldüğüm için o da bizimle gezdi. Kucağımda Deniz beyini incelerken
Başak: Annecim bak bu beyin ne kadar cevize benziyor di mi?
Deniz: Beeyin
Başak:Evet
Deniz: Ver
Başak: Annecim veremem camın içinde
Deniz: Süs
işte o an tüm çevre koptu haliyle bende.. Bir camekanın içinde birşey gösteriyorsunuz ve onu açıklamaya çalışıyorsunuz oysaki camekanlara sadece süsler konur. İşte bu kadar. Neyseki bir at bir de zürafa da vardı da sergide rahat ettik.
Sonra İstanbul Modern'de bir deniz mahsülleri çorbası çaktık... Süper oldu.
Pazartesimiz Can ve Alena'yı yolcu ederek geçse de salı muhteşem oldu. Deniz efendi hayatında ilk kez (aslında bende) sirke gitti.. O nasıl dikkat anlatamam. Tüm hayvan gösterileri dört gözle izlendi. Her gösteri sonunda alkışlandı. Şaşırıp aaa demesi bir yana, arabayı iten papağanı görünce "benim in benim ver" diye bağırması ayrı komikti. Maymun'un etek giymesine başta çok şaşırdı. Kaplanlarda gözünü kaplanlardan ayırmadı. Sonra maymunun kız olduğunu öğrenince anlayışla karşıladı. Derken 1.5 saat geçmiş deniz ufaktan sıkılmıştı. Yine de program bitene kadar tam 2 saat evet evet 2 saat ufak tefek mırıldanmalar dışında ilgiyle izledi. Aslında doğduğundan beri hayvan sevgisi olan oğlum ilgisiyle de bu sevgiyi pekiştirdi.




Çarşamba en uzun ayrılığımızı yaşadık. 13.00'da ofise geçtim ardından 19.00'da kızlarla buluştum 22.30'da eve geldim ama Deniz uyumuştu tabii o saate. Kavuşamadık. Böylece en uzun ayrılık olarak anılarımızda yerini aldı. Yeter mi yetmez cuma akşamı Deniz evde uyurken Zülfü Livaneli konserine kaçacağız Deniz'i babaanneye bırakıp bu da yetmezmiş gibi Cumartesi-pazarda Erdem-Ayşen-Nisan-Güney dörtlüsü ile şileye tatile gideceğiz. Deniz'i bir kenara bırakın bizde son 3 yıldaki toplam aktivitelerimizden daha fazla aktivite yapıyoruz bu hafta şoktayım.

29 Ocak 2011 Cumartesi

Dili Döndüğünce

Deniz, kendi adı hariç herşeyi dili döndüğünce söylemeye başladı.
Olleyyy!!!!
Bazı kelimler o kadar komik çıkıyor ki, o bile söyledikten sonra şaşırıyor. Performansını beğenmediği kelimeleri tekrar söylemiyor şimdilik.Biraz sıkıştırınca mecburen söylüyor. Genelde onları ilk hecesi ile anıyor..
26 Ocak 2011 ilk kez babaya Remzi dedi.. Çok şirin Remzi diyo Rımzi gibi sanki, Başak şimdilik daha zor 10 kez Remzi dedirtiyorsam bir kez Başak diyor. Başk gibi ama tam da değil Denizce biraz ama çook şeker.
Mantık olayını söktü sökmesine ama kendine göre olan sorulara hemen ve beklenmedik cevaplar veriyor. Büyükbabaanne "hala söyle Deniz Hala de" derken Deniz'in cevabı "Özlm" oldu.. Bunun üzerine İlhami dedik "amca" dedi. Yuuhh dedik.. Özlem bizce Hala demekten çok daha zor ama onu tercih etti. Bu tercih bile ilginç aslında. Halasını en fazla 5-6 kere görmüş bir çocuk ve Hala hakkında evde de hiçbir konuşma geçmezken ismini bilmesi ve ona "Özlm" demesi de süperrr.
Enterasan bir şey daha beşe kadar sayıyor. Tabi canı istediğinde tüm bunlar yapılıyor. Sen bir de bir bakmışsın ikki, üüç, döt ve bes arkadan gelmiş...
Cümle kurma ise koca bir sıfır. İstediği kelime dile dökülüyor (DENİZ HARİÇ) ama cümleye dönmüyor. Taa 13-14 aylıkken Mine'nin oğlu Hakan'a söylediği "Hakaa Gell" hariç başka bircümle duymadım oğlumdan.
22. ayımızı bitirmekte olduğumuz şu günlerde dil çözüldü resmen.. Music together da ingilizce kelime söylediğini bile duymuşluğum var bugün.. Yanılmıyorsam "Drive" dedi..
Seni sonsuza kadar dinleyecek bir annen var konuşş susma..

26 Ocak 2011 Çarşamba

Büyük Babaanne "Nine"


16 -22 Ocak 2011 tarihleri Deniz için her zaman özel olarak kalacak bir tarih. Büüyyüüükk babaannesi ile  bundan 2 hafta önce tanışmışlardı ama bu farklı... Başbaşa, kendilerine özel bir zaman dilimi...
Büyüdüğü zaman hatırlamayacak, işte bu yazı onun için...
Evi tanıma:
Bir pazar akşamı geldi ninemiz bize.. İlaç kargaşası, yatak hazırlığı, Deniz'in uyku zamanı derken çabuk geçti ilk gece.

Tanışma:
Asıl tanışma işte pazartesi oldu. Deniz nineye yavaş yavaş yaklaşmaya başladı. Önce salondaki legolarını gösterdi. "Yap, boşz" dedi. Mutfakta beraber oturdular. Kah nine yedi kahh Deniz.

Alışma:
Salı düzen oturtulmuş, ilaç kargaşası sonlanmış herkes birbirine alışmıştı. O kadar alışılmış bir düzen oldu ki birden bire, yemek ritüelimizdeki yerini aldı ninemiz. Deniz yemek istemediğinde başındaki yazmayla ağzını kapayıp Deniz'e küstü ki Deniz yesin. Deniz kıramadı ninesini kırmadı da o her küstüğünde bir kaşık yemek indrdi zorla da olsa miğdeye...

Anektot: (bu böyle mi yazılıyor???)
Yanlış hatırlamıyorsam pazartesi saat 12 civarı ninemiz salondaki koltukta kestiriyor aman üşümesin dedim üzerine battaniye örttüm. Aman benmiyim örten, tek düşünen ben miyim nineyi sanki HAYYIIRR Deniz örtecek ninesinin üzerini. Acil başka bir battaniye bulunup Deniz'e verildi Deniz biraz sakinleşti ama hala ninenin üzerinde benim örttüğüm battaniye, koştu onu yere attı kendininkini serdi ninesine.

Kaynaşma:
Ninemizin üçlü sarmal inci kolyesi kopar. DADADADADANNN aman tanrım zaten bir güzü görmeyen diğeri de azıcık gören ninemiz kolyesinin parçalarını nasıl bulacak?? Tabiki Süpermen Deniz hemen yardıma koşar ve her bulduğu inci parçasını sevinçle ninemize "İNCİ,İNCİ" diye taşır. Nine her verilen inci tanesine çok sevinir. Bulan mutlu, alan mutlu...
Deniz'in ninenin elinden tutup odasına götürmesi ise sözlerle anlatılamayacak kadar güzel ve özeldir. Salondan ninemizin elini tutar kaldırır, ninemizin hızına göre yavaş yavaş koridor geçilerek odamıza götürülür. Daha sonra oyuncaklar ve yeteknekler ninemize gösterilir ve tepki beklenir. Ninemizin tepkisi çok hoşa gitmiş olacak ki bu bir ritüel olur ve günde iki bazen üç kere tekrarlanır. Deniz anneannenin yaşlılığını, gözlerini, dizlerini anladı sanki, ona göre hareket etti hep. Kırmadı onu.

Denizin arkadaşları:
Çok sosyal bir çocuk olan Deniz'in siteden kankaları mevcuttur. Hepsi kendinden büyük olmakla beraber Duruşah, Sezin ve Mert vazgeçilmez arkadaşlarımızdır. Onların evine gitmek bal kadar tatlı olmakla beraber onlar bize geldiğinde oyuncakları paylaşmak acıdır. Ninemizin bizde olduğu perşembe Sezin ve Duruşah bize gelir ve başlar curcuna.. Deniz oyuncak vermez paylaşmaz ama sever arkadaşlarını. Nineyle de tanıştıtıt özellikle Duruşah'ını.. Nine bütün haftayı Deniz, Mine ve benle geçirirken araya böyle bir değişiklik ona da iyi gelmiş gelen kadınları herzamanki gibi esprileri ile güldürmüştür. Böylece ninemiz bir haftada hayatımızın kısa bir özetini bizle paylaşmıştır.

Ayrılık:
Tam herşey süper ninemiz yanımızda gözümüz arkada değil derken bir hafta bitmiş ve cuma akşamı ninemizi İlhami amcamıza teslim ederek ayrılış zamanı gelmiştir.

Yine gel nine yine gel...

16 Ocak 2011 Pazar

Lohusalık

Derya  Lohusalık soruları çıkarmış beni de mimlemiş ben bu ara aşırı çalışma, Deniz'in hastalığı derken anca vakit buldum. Bu kelimenin anlamını ben Elif Şafak'ın Siyah Süt'ü ile öğrenmiştim. Vayy be demiştim ama sanırım daha ağır bir lohusalık geçirdim işte sorular ve cevapları...

1- Lohusalık denen hadise sizce tam olarak nedir?

Buhrandır içinden çıkılmaz kimsenin sizi anlamadığı, bir nevi depresyondur. Elinizde minicik bir bebek sağa sola şaşkın şaşkın bakarken, içeriden hormonlarda sizinle dalga geçer. Eliniz ayağınız kadar dilinizde dolanır. Bazen bıçak olur çevreye batarlar, bazen gözlerinizden anlamsız yaşlar boşalır. Çevrenize gelip geçici hisler beslerken kendinizden nefret edersiniz. Bebişinize bakamıyor hisedersiniz kendinizi yetersizsinizdir. En acımasız eleştirmen siz olursunuz.

2- Lohusalık içinde hormon dengesizliğini de barındıran bir şeyse neden 40 gün sürer gibi bir algı var toplumda sizce? Regl olamadığın, emzirme ile birlikte hormonların dağınık kaldığı süre boyunca sürmesi makul değil mi?

Bence o da yetmez emzirme süresince tam yerine oturamaz hormonlar emzirme, regl hepsi depreştirir hemsi azdırır durumu. 40 gün değil emzirme 2 yıl sürse etkisi azalsada devam eder.

3- Sizin lohusalığınız (Hormonal dengesizlikler ve depresif olma halini kastediyorum hep lohusa derken) ne kadar sürdü?

Hala sürüyooorrr... Ama sanırım ilk 3 ay en yoğun regl olana kadar yoğun 1 yıldan zonra çok azaldı ama dediğim gibi hala arada ağlama krizleri duygu selleri nadir de olsa devam ediyor.

4- Nasıl geçti, hep aynı şiddette miydi? Normale yavaş yavaş mı, birden mi döndünüz? Herp depresif, sinirli olacak şekilde mi etkiledi sizi, manik, aşırı enerjik anlarınız da oldu mu?

Sanırım bu sorunun cevabı yukarıda. Ama en çok kendime ve yakın çevreme takık bir dönemdi.

5- O dönem yanınızda, sizi gerçekten anlayan, destek olan eş, dost, arkadaşınız var mıydı? Yalnız mı geçirdiniz?

İlk altı ay en yoğun dönemde annem ve Remzi daha sonrasında teyzelereim yanımdaydı. Gerek bana gerekse ve özellikle Deniz'e bakmaya geldiler. Genelde anlamaya çalışsalarda arada onlarda rest çektiler. Onlar dışında pek kimseye yansıtmadım zaten.. Birde Münevver teyzemiz arada nasibini almıştır. (Deniz'in bakıcısı)

6- Eşinizle nasıl geçirdiniz bu süreci?

Remzi genelde evde müdür konumunda olduğu için o ne derse onu yaparız ama bu dönemde benim düzen takıntım yüzünden arada gerilsekte genelde anlayışla karşıladı. Keşke Deniz'i birilerine bırakıp başbaşa geçirbileceğimiz zamanlarımız olsaydı eminim o zaman hem Remzi beni daha iyi anlar hemde ben kendime zaman ayırmış olurdum ama malesef  ilk dönemler Deniz'in sarılığı dolayısı ile emme problemi yüzünden daha sonraları ise Deniz'in anne bağımlısı bir uykusu olması yüzünden pek başbaşa zaman geçiremedik . Remzi baba olarak bu süreçte benden beş yıldız aldı.

Buradan bu sefer okuyan herkesi mimliyorum...

3 Ocak 2011 Pazartesi

2011

Hoşgeldin 2011,
seninle birlikte Deniz 2 yaşını kutlayacak... Bu sene ve bundan sonraki her sene eşsiz tadlar, mutluluklar, deneyimler ve dostlar kazandırsın kuzuma...
2011 benim isteklerime gelince;
Fiziki olarak;
*Yemek yemeyi, annesi ve hatta babası kadar, çok sevsin
*Acıktığını kendisi söylesin
*Uykusu gelince yatmak istesin
*Kendi kendine uyumayı öğrensin
*Kendi yatağında  deliksiz uykular çeksin
*Hastalanmasın
*Uzun uzun cümleler kursun
*Anneanneyle babaanneyle daha çok zaman geçirsin
*Kendi kendine memeyi bıraksın oğluşum
*Gelip gidip beni öpsün
Kişisel gelişim açısından;
*Merakı on kat artsın
*Kendine güveni tavan yapsın
*Paylaşmayı öğrensin
*Tek başına oyun oynasın
*Dikkat dağınıklığı yaşamasın (çok oyuncak dikkatsizlik yapıyo diyolar o olmasın işte)
*Sakarlık devri kapansın :) (genetikse fena çünkü)
*Müzik sevgisi artsın
Bol gezmeli, düzenli, neşeli, kalabalık bir yıl olsun 2011