12 Ekim 2011 Çarşamba

Zaman; Fettullah'la ilgisi olmayandan.

Zaman; senin hakkında çok laf söyleniyor bilesin.

Gökçe'lerin çocuğunu kucağıma aldığımda yaşadığım acemilik, lan daha geçen sene Deniz kucağımdaydı,ne çabuk unuttuk ne de çabuk geçti zaman dememe yol açarken, Deniz ömrümde görmediğim yer kalmadı, şu kısacık zamanda İspanya,Antalya,Belçika,Hollanda, Ankara,İzmir,Ayvalık,Didim dünyanın her yerini gezdim diyebiliyor.

Ona yaşadığı deneyimler, bize ise o deneyimlerin yansıması hatırlatıyor zamanı.

Bu sene 3.sonbaharını ve kışını yaşayacak oğlum biraz hüzünlü giriyor yeni mevsime. Hazan mevsimi tabi herkeste olduğu gibi onda da duygu yoğunluğuna yol açıyor, yerlere dökülen yapraklar. Şaka lan şaka; yağmur yağınca park olayı bitti keratanın. Artık sirk,sinema, kapalı alışveriş merkezlerindeki fame city gibi organizasyonlara girmenin zamanı gelmiştir.

Bizim çocukluğumuzda vardı fame city. Ton ton bir amca yapmıştı Galeria denilen alışveriş merkezinde açılışını.FSM köprüsünü açarken de görmüştüm o amcayı. Sonra parmağından vurdular onu sanırım.Neyse amca bir yana fame city'de oyunlarda başarılı olunca bilet çıkardı makinalardan, o biletler belli miktarda olunca hediye verirdi bize girişteki abla. Oyunu bile bir sınav gibi oynamak zorunda kalırdık. Stresliydi o sebeple. Mesela en çok bilet veren o fırlattığımız bowling topu rayın tam ortasında durmayıp bize geri gelirse elimiz boş dönerdik eve. Amacımız oynadığımız oyundan zevk almak değil, bir tomar para verdiğimiz mekandan oyuncak maymunla dönmekti.

Vesselam şimdiki çocuklar şanslı aga. At jetonu kırmızı şimşek makkuine, bin arabaya dert yok tasa yok, aval aval gez. Bin helikoptere uç semalarda. Oysa ki biz ne zorluklarda büyüdük.

Kafa böyle rahat olunca her detayı görebiliyor yeni nesil. Mikail'in musluk ayarının bozulması nedeniyle yağmura, sele boğulduğumuz bu günlerde Kartal civarında sele kapılınca iş yerinde ayakkabılarımı değiştirip eve iş ayakkabılarımla dönmek zorunda kaldım. Garip bir şekilde iş yerimde arkadaşımdan yedek çorap da bulabildim. Yağmur biraz dinince de yaptığım pazar alışverişiyle, ellerimde torba torba sebze meyvelerle, mutlu yuvama vardım. Kapıyı çalınca Deniz koşarak kapıya geldi ve her zaman ki gibi "kımo" diye seslenip kapıyı açtı, "benim" dememe izin vermeden.
Türk filmlerindeki bir sürü torbayla eve gelmiş ve açlıktan ölen çocuğuna torbalardan üzüm veren babanın mutluluğunu yaşamayı hayal eden bir baba hayali varken kafamda;

Denizin;

Aaaa baba abakını değiştirmişin, niye abakını değiştirdin lafıyla günümüze geri döndüm.

Zaman geçiyor vesselam.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder