10 Nisan 2014 Perşembe

İçe dönüş

Tam da Bingöl'den haber gelmiş kadınların çalışması bile uygun görülmezken, ülkede çocuk istismarı, kadın cinayetleri-tecavüzler almış başını gitmişken utanmadan kendi içime dönüşü sizlerle paylaşıyorum. Utanıyorum aslında geldiğimiz noktadan çok utanıyorum...

Bu günlerim hep ağlamakla geçiyor. Ethem'e, Mehmet'e, Abdullah'a, Mustafa'ya, Medeni'ye, Ali İsmail'e, Berkin'e Pamir'e, Ecem'e, arabalı vapurdan düşen miniğe, Eminönü iskelesinde arabasından düşen bebeğe, Kars'taki Mehmet'e... Hepiniz meleksiniz çocuklar, en güzel gülüşlerinizle aklımızın köşesinde kalan meleklerimizsiniz...

Yazacağım tabii bu kadar dert arasında konu edilmeyecek bir şey ama bu da var be kardeşim ne yapayım...

Hep dediğim gibi kendileri açısından iyi ki iki tane erkek çocuğum var bu devirde kadın olmak her sosyo-ekonomik grup için zor... Erkekler hep kral...

Önce bana rol model olan anne-babamı düşünüyorum. Hatırladığım 4 yaş üstü... İlk seneler çok mutlu hatırlıyorum onları.. Ankara kısmını çok hatırlayamıyorum o kısımdaki hatıralarımda daha çok anneannem var. Fakat sonrasında Çanakkale ve Uşak'ta el ele göz göze bir çift hatırlıyorum. Babam annemin gözünün içine bakardı. Hafta içi akşamları beni kreşten annem alır, beraber eve gider yemek hazırlar sonrasında babamla boğaza bakan balkonumuzda yemeğimizi yer ve dışarı çıkardık. Sahil yolu boyunca yürür, sonra hep aynı kafeye gider, arkadaşları ile tatlı sohbetlere dalarlardı. Biz çocuklar da çevrede oynardık. Çok güzel 2 yıl geçirdik Çanakkale'de... Ardından babamın tayini Uşak'a çıktı. Annemin işlemleri de hallolunca ver elini Uşak... Uşak daha kapalı yapıda yaşayan bir ildi en azından Çanakkale'ye göre. Dost sohbetleri bu nedenle eve döndü. Hafta içi hafta sonu demeden sürekli misafir ağırlama dönemi başladı. Önceden annemsiz gece çıkmayan babam burada bazı akşamlar erkek arkadaşları ile de dışarı çıkmaya başladı. Çevre etkisi kendini göstermeye başlamıştı. Daha sonra annemin hamileliği ve kardeşimin doğumuyla hayat bizi normal aile olmaktan çıkardı. Down sendromlu bir bebek-anne ilişkisi ile normal büyümekte olan bir çocuk-baba ilişkisine döndük. Sonrasında annemin ne kadınlığı kaldı ne anneliği. Bir süre kardeşimle yapışık duygusal, içe kapanık bir dönem. Babam tam tersi ilk zaman daha normal karşıladı. Kardeşim büyüyüp fizyolojik özellikleri ile çevre tarafından fark edilmeye başlayınca babam da eve kapanmaya başladı. Tabii bunların üzerine iş yaşamındaki değişimlerde onu etkiledi ama şuna inanıyorum ki hayatta hiçbir şey insanın çocuğu kadar yaşamını etkileyemez.

Netice de benim gördüğüm göreceğim ya da dikkat ettiğim tek kadın-erkek ilişkisi dolayısı ile Eş-anne ikilemi annemle babamın arasında olandı. O da yarım kaldı.

Ben hayat boyu başka yaşamları, insanları didik didik etmedim ya da edemedim. Bir kere kendi hayatım hep o kadar hızlı aktı ki onu yakalamakta zorlanırken başkalarınınkini kontrol etme şansım olmadı. Başkalarının yaşamından ders alamadım.

Şimdi 33 yaşına gelmişken dönüp geriye baktığımda önce okul-sınavlar, sonra üniversite ile gezme tozma-öğrenme evresi, kariyer-evlenme adaptasyonu ve son olarak da tek çocuklu yaşamın ardından iki çocuklu bir kadın olarak hayatımı devam ettirme çabası.

Bazen hayatıma uzaktan bir kahve molasında baktığımda aceleciliğimden dolayı yaptığım o kadar çok hatayı görüyorum ki, görüyorum görmesine ama elden hiçbir şey gelmiyor. İşte sinirli olduğum günler regl'den değil arkadaşlar geçmişteki kendime olan öfkemin yansımasından...





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder