23 Kasım 2010 Salı

Uyumak - uyutmak

Küçükken bazen kardeşimi uyuturdum; hatırlıyorum da uyusun diye gözlerimi kapar, içimden ikiyüze kadar sayardım. Uyursa süper mutlu kalkar, uyumazsa haydi baştan... Ama kardeşimi öğle uykusuna haftada bir bilemedim ayda iki ben yatırırdım. Şimdi büyüdüm anne oldum. Deniz'i öğlen ve akşam olmak üzere günde iki kere ben yatırıyorum. Önce biraz öpüyor, kokluyor sonra ses çıkarmadan emmesini bu vesile ile de uyumasını bekliyorum. Bu bekleyişin iki saate kadar çıktığını çok bilirim. İki yüze kadar saymak nerde, iki saat nerede di mi :)
Bazen bu durumdan Remzi'ye serzenişte bulunurum, çok zor diye... Bayram tatilini fırsat bilen Remzi, bir akşam Deniz'i kucağına aldı, oturdu sallanan koltuğa, açtı dönenceyi uyuttu Deniz'i. Tabii önce bir saat ben emzirmiştim ama başardı işte. Koydu yatağına geldi yanıma. Başta çok sevindim.
On dokuz aydır sürekli uyut Başak uyut. Aman yeterince uyusun diye akşam 8 evde ol, gece dışarı çıkama, evde ses yapama, telefonların sesini kıs, evde hayalet ol. Gündüz uyutmadan işe gitme. Az uyursa kendini suçla. Sonuç olarak dile kolay on dokuz ay uyku başkanlığımı, bu işin stresini artık Remzi ile paylaşabilirdim.
Öyle olmadı işte; ertesi akşam gücüme gitti. Koynuma almak istedim oğlumu, bana bağımlılığını meme ile uyumasını özledim. "Annö" diye bana seslenmesi, saçımla oynamasını, onun kokusunu içime çekerek boş boş düşünmeyi istedim.
Bir hışım giitm Remzi'den aldım. Bahanem sallayarak uyutuyosun oldu. Dayanamadım kıskandım. Ben zorluklarını bile çok seviyorum bu veledim.

Not: Bu olaydan sonra Deniz'in burnu tıkandı. Hem emip- hem nefes alamıyor. Dolayısı ile memede uyuyamıyor. Önce emiyor sonra sarılıp yatıyoruz. Keyif on kat arttı yani.. Birde kendi uyumayı öğrenmeye başladı ki bu vesileyle değmeyin keyfime.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder